KIRKPINAR
Efsaneye göre Kırkpınar yağlı güreşleri Türklerin 1361 yılında Trakya'ya geçişi ile başlamıştır. 1354 yılında Orhan Gazi, büyük oğlu Süleyman Paşa'yı: -"Rum eli'ni alasın!..." diye karşı kıyılara yollar. Gecenin karanlığında gizlice hazırlanan sallarla askerler ve atlar karşı kıyıya çıkarlar.
Karşı kıyıya ilk çıkanlar, akıncıların öncü birlikleridir. Bunlar "KIRKLAR” namıyla anılan seçkin erlerdir. "KIRK” Türk-İslam tarihinde kutsal bir değeri olan Kırk Evliya’ya işaret bir sayıdır, bu nedenle Süleyman Paşa öncü birliklerini kırkar kişiden oluşturmuştur.
Kırklar bu günkü Gelibolu yarımadasın da karaya çıkarlar ve Domuz-Hisarı adıyla anılan Bizans kalesini ele geçirirler. Daha sonra burayı peşlerinden gelen askerlere devrederek üç ayrı yöne dağılırlar. Görevleri Rum eli’nin içlerine kadar ilerlemek ve gördüklerini Rum-eli Fütuhatı’nı başlatacak olan Süleyman Paşa’ya bildirmektir.
Mola verdikleri sırada eğlemek ve kaslarını gevşetmek için güreş tutan bu Koçyiğitler den iki kardeş birkaç konaklamadan beri güreşlerini bir türlü sonuçlandıramazlar. Bir gün mola verdikleri sırada tekrar güreşe tutuşan Kırklar dan bu iki kardeşin güreşlerini sonlandıramayacağını anlayan arkadaşları onları ayırmaya giderler ve ayırdıkların da iki kardeş oldukları yerde can verirler. Kırklar er meydanında can veren arkadaşları için çok üzülürler ve iki kardeşi orada bulunan ulu bir söğüt ağacının dibine gömüp yollarına devam ederler.
Kırklar görevleri sona erip geri dönerken er meydanında can veren arkadaşlarının mezarlarını ziyarete giderler. Mezarın başına vardıklarında gördüklerine çok şaşırırılar, söğüt ağacının dibindeki mezardan billur sulu bir pınar fışkırmaktadır. Bu hayret veren olay dilden dile dolaşarak destanlaşır.
Kırklar dan bu iki Koçyiğit’in anısına her sene orada güreşler düzenlenmeye başlanır ve "Kırkların Pınarı” olarak adlandırılan mezar başındaki bu pınar zamanla dilden dile dolaşarak "KIRKPINAR” halini alır.